snail

Bu blog,düşüncelerimi,çizimlerimi,olmamış şeylerimi,fotograflarımı,boyamalarımı ve daha bir sürü şeyleri yayınladıgım yerdir.

Monday, June 22, 2009


45 derece morphosis sergisinden


Morphosis Sergisinde Das Metal takma isimli sanatçının sansüre uğramayan duvar işi.
Diğer iş le bu iş arasındaki dengenin muzır neşriyat kafasıyla bakılarak yapıldığını anlıyoruz.
Düzenleyici arkadaşların belli bir sosyal yapı üzerinden bakarak değerlendirme yaptıkları çok açık. diğer yandan herhangi bir otoritenin baskısından kaçmak içinde yapılan bir hareket olduğunu da söylemeliyiz.
düzenleyici arkadaşlar, serginin utanılacak yanını kapatmak isterken daha büyük bir utanca imza atma becerisini gösterdiler.

Morphosis ve Sansür


Morphosis Sergisinde Sansür

Galata’da Banker Sokak, Banker Han’da yapılan Morphosis isimli sokak sanatçılarının katıldığı sergi sansür olayıyla gölgelendi.
Das Metal ve Bay Perşembe takma isimli sokak sanatçılarının işleri sansüre uğradı.
Das Metal’in işi pornografik bir görüntünün manipüle edilerek, çocukların işçi olarak reklâm sektöründe aşırılıkla sömürülmesi üzerine yapılmış bir duvar çalışmasıydı.
Ancak kullanılan görsel sergi düzenleyicilerinin rahatsız olmasına sebep olmuş olacak ki, bir şekilde kaldırıldı. Bay Perşembe’nin ise duvara yazdığı sloganlar yine son gün sansüre uğradı.
Dolayısıyla sergi günü gelen ziyaretçiler iğdiş edilmiş bir sergiyi gezdiklerinin farkına varmadılar.

Bugün izlediğimiz bir filmin ya da okuduğumuz bir kitabın aslında müdahaleye uğramış olup olmadığı konusunda endişe etmemiz gerekiyor. Bizi derinden sarsması gereken bir film, kitap, resim veya bir şarkı küçük kırpıntılarla normalleştirilmiş olabilir.

Otorite bu konuda çok dikkatli davranmasını biliyor. Düşünce olarak oto sansür ve sansür hayatımızda bize bir adım, bir saniye kadar yakın olabiliyor.

Acı olan, sokakta özgür olan sanatçıların kapalı bir mekânda bağımsız olamamalarıdır. Her ne kadar bağımsız bir sergi gibi gözükse de Morphosis’de bu mümkün olmadı.

Otorite yerine sergiyi düzenleyenler akıllarınca bizim için iyi olan şeyi yaptılar.

Özellikle düzenleyicilerle ilgi kişisel boyuta indirilecek bir yorum yapmadan, olayın özüne inmeye çalışarak vakayı inceleyelim.

Bir galeri tarafından değil metruk bir binanın sahibi olan şahsın izniyle ve başka destekçiler bulunarak organize edilen bir etkinlik olan Morphosis sergisi, bu sakıncalar ışığında baktığımızda kendimizi sorgulamak için iyi bir deneyim oldu.


Katılımcı sanatçılar bu metruk binayı gezdiler ve uygun buldular, Buraya kadar her şey normaldi. Duvarları dışarıdaki duvarlara benziyordu. Steril bir ortam olmayışı sanatçıları daha da iştahlandırdı diyebiliriz. Kendilerini dışarıdaki kadar özgür hisseden katılımcılar, hiçbir şey düşünmeden bütün duvarları boyadılar. Son gün her şey bitmek üzereyken, kulak misafiri olduğumuz fısıltılar ya da homurdanmalar başladı. Bir şekilde iki sanatçının işleri sergi dışı edildi. Daha doğrusu imha edildi.

Sebep, duvardaki işin pornografik olması, “sanat porno değildir” gibi yorumlanması.

Pornografinin tanımını yapmadan herhalde neyin porno olup olmadığını anlamamız mümkün gözükmüyor.


İlk elden pornoyu şöyle tanımlayabiliriz.

- …kadın veya erkeklerin cinsel istismarı üzerine kurulu, cinsel kimliğine hakaret içeren, yavan ve estetik dışı, alenen ortaya konan cinsel ilişkinin gerçek dışı bir şekilde veya rol yapılarak video, fotoğraf, yazı şeklinde ortaya konarak satılması…

Bu tarif mevcut porno endüstrisini işaret ederek yapıldı. Çünkü konumuz bu algı biçimine alaka gösteriyor.

Eklenecek tek şey ortaya çıkan bu ürünlerin yıllık 60 milyar dolara ulaşan bir ticari alan oluşturması.

Sanatçı bu mecranın tanımında var olan aşırılık, yavanlık ve sömürü gibi temaları işaret edecek şekilde, tasarımında bir öğe olarak pornografik fotoğrafı kullanmış.

Bahsi geçen sokak sanatçısının yukarıdaki tanımlamaların veya ticari piyasanın neresinde olduğunu bulamayacağımıza göre, resim içinde biçim olarak kullanılan bir porno fotoğrafına bakarak, bu pornodur diyebilir miyiz?

Bu noktada sansürcülerin açıklamasında geriye bir tek sebep kalıyor; “Bu ayıp bir resim”. Anlaşılan muzır yasası, sergi düzenleyicilerinin kafasında ezberlenmiş gibi duruyor. Delocroix’nın resminin erotik olduğu için bakanlıkça sansüre uğraması, Antalya Kemer’de heykeltıraş Zafer Sarı’nın heykelini yine MHP belediye başkanı tarafından erotik ve yakışıksız bulmasını bir mantık zinciri ile anlayabiliyoruz. Ama bu sergiyi düzenleyenlerin, bir resmi edepsiz bulmasını anlayamıyoruz. Çünkü karşımızda bakanlık veya belediye başkanı yok. Üstelik sergiyi organize edenleri sokakta resim veya yazı yazan sanatçılar olarak tanıdık. Sanatçı kimlikleriyle tanıdığımız düzenleyicilerin, belediye başkanından, zabıtadan daha coşkucu bir şekilde sansüre kalkışmaları büyük talihsizlik.

Çarpıcı bir örnek: Ünlü çizgi roman üstadı Eleuteri Serpier’ nin, Türkiye’de yayınlanan Druna isimli albümü pornografik bulunup mahkemeye verilmişti. Ancak mahkemeden porno kararı çıkmadı. Çizgi romanın bir sanat eseri değeri olduğunu ve porno sektörüne ait bir yayın olamayacağı fikri galip geldi. Üstelik çoğaltılarak satılan bir yayından bahsediyoruz.

Morphosis’deki vakada herhangi bir çoğaltma yâda ticari bir amaç da yok. Bu durumu sergi düzenleyicilerin düşünmesini umuyoruz.

“Çocuk pornosu yetmedi mi?” sloganıyla yapılan fotokopi yapıştırma işi; reklâm dünyasında çalıştırılan çocuk oyuncuların ve izleyici olarak bizlerin üzerimizde oynanan satış işini anlatıyor. Kaldırılan çalışma, çocuk saflığının ajite edilmesi, adeta bir porno kadar yavan ve istismar edilerek yapılmasını protesto etmektedir.

Görsel mesajı çok net olan bu resme, sanatçısı bir de “çocuk pornosu yetmedi mi?” sloganını ekleyerek (ki bence gerek yok) anlamayacaklara yardımcı olmuş denebilir.

İkinci vaka ise Bay Perşembe, en klasik manada duvara yazı yazan bu adamın işlerine gelen sansür. Başkasının astarlanmış alanına yazı yazdığı için sloganlarının silindiği söylendi. Bay Perşembe, Türkiye de duvara müdahalenin en klasik hali ve ilki olan, sol örgütlerin serbest el yazısıyla slogan yazma yöntemini kullanıyor.

Sokaktaki duvarlarda karşı görüşten birinin veya hiç hazzetmediğiniz bir şeklin yanınıza ve üzerinize kondurulmasına engel olamazsınız. Sokağın güzelliği olan bu süperpoze (üst üste gelme) olma durumu bu sergi içinde geçerli olmalıydı.

Çünkü dışarıda farklı zamanlarda birbirlerinin yanına ya da üstüne iş yapan bu sanatçılar bu sergide aynı mesai saatlerinde tanışarak iş ürettiler.

Aynı dünya görüşünü, aynı estetik anlayışı paylaşmasalar da, yan yana iş yapıyor olmak korunan bir mahremiyetin anlaşmalı olarak bozulması anlamına geliyor.

Sokakta insanların görmediği zamanlarda yapılan üretimdeki yaşanan tedirginlik, dışarıdan müdahaleye uğrayabilme ihtimalidir. Buradaki fark, bu tedirginliğin ortadan kaldırılması yerine, başka bir sokak sanatçısı ile aynı duvarı paylaşarak mahremiyetinizin bozulmasıdır. Bu sergi çalışmasının en hoş yanıydı diyebiliriz.

Yaşadığımız kentte tarihsel olarak yüzlerce insanlık durumunun süperpoze edilmiş hallerini doku olarak görebilirken, bu üst üste binme, sansürleme olmasaydı Morphosis sergisinde gayet yakışıklı durabilirdi.

Düzenleyicilere gelince, sansürleme eylemini idrak etmekte güçlük çekiyorlar.

Sansürleme konusunda bu kadar rahat davranmaları, davet ettikleri sokak sanatçılarının kimliklerini çok ciddiye almadıklarını da gösteriyor. Çünkü bir sokak sanatçısı dışarıda kendini korkusuzca ve özgürce ifade edebilirken, sergi için organize edilen bir kapalı mekânda bu özgürlüğü elinden alındı. Ortadan kaldırılan bir duvar işini görmezden gelmemizi istiyorlar ve sansürlemeyi kabul etmiyorlar.

Anlıyoruz ki sokakta resim veya yazı yazan bu insanlar rüştünü ispatlamış sanatçılarla aynı kefeye konulmuyor. Sokak sanatı salt eğlence için, ya da bilinçsizce yapılan bir eylemmiş gibi gösterilip, sanatsal alan sığlığa indiriliyor. Sanatçılar da duruşlarına, geçmişlerine ve hatta yaşadıkları mahallelere göre kategorize ediliyor, bunun olmamasını beklediğimiz tek yerde kimlikleriyle sorgulanıyorlar.

Dünyada sokağa çıkan sanatçılar, kendilerine yeni bir nefes vermiş olduklarını gösterdi. Galeriler ve müzeler bu yeni nefes alınan ortama karşı nasıl bir taarruz planlıyor, önümüzdeki on yıllarda göreceğiz. Sanat minik adımlarla da olsa samimi üretimini yapabildiği bu eski ama yeniden kullanıma açtığı mekânında bakalım ne kadar olgunlaşabilecek.
Hemen tazesinden ve çok popüler bir örnek verecek olursak, Banksy takma ismi ile anılan İngiliz sokak sanatçı duvara yaptığı işlerle bir fenomen olmuş durumda. Londra Belediyesi onun işlerini silmezken, duvarlarına resim yaptığı binanı emlak değeri yükseliyor. Hatta bazı duvarlardaki resimlerinin söküldüğü, açık artırmaya konduğu bile oldu. Ancak bunlar bahsettiğim taarruz planının acemi dönemi olabilir. Neyse ki Banksy de bu ticari manevrayı, pazarlanan işlerin kendisine ait olmadığını (işlerinden imzasını çekerek de olsa) söylemesiyle geri püskürttü. Yeni hareketi ise Bristol Şehir Müzesi’nde kapsamlı bir sergi açmak. Yarattığı en büyük farklılık, neo klasik bir mekânda sprey malzemesiyle üretilen sokak sanatının boy göstermesiydi.

Dünyada Kuzey ve Güney Amerika ve Almanya’da kök salarak ortaya çıkan grafiti kültürüyle bugünlere evirilerek gelen sokak sanatı, artık sanatsal değeriyle beraber yeni bir eğilimin de habercisi olabilir.Sanatın ticari bir ürüne dönüştüğü dünyada sokak sanatçılarının da aynı maddi değere dönüşmesi kaçınılmaz gözüküyor. Ticari bir mekanizmanın içine dahil olanlar elbette çıkabilir, ama ağırlığını ölçtürmeyecek sanatçılar da olacak ve biz onlara bakarak nefes almaktan mutluluk duyacağız.

Dünyadaki sokaklarda bu hikâyeler dönerken bizim sansür çiğliğinden bir an önce çıkmamız gerekiyor. Kemerdeki heykel ve Delocroix’nın Jean D’Arc’ı için ne düşünüldüyse bu duvar işi içinde aynı şey düşünüldü. Serginin bir an önce hak ettiği alana taşınması ve sansür eylemiyle yüzleştirilerek sanat için taze kazanımlar ortaya çıkarılması gerek.

Tarihte iletişimin bu kadar ilerlediği bir çağ yaşanmadı. Bu iletişim çağında fikirlerin sansürlenmesi otoriteye bile yaramıyor. İleri toplumlar dediğimiz batı ülkeleri ifade özgürlüğünün önemini çoktan kavramış durumdalar. Sanatta yasakları kaldırarak aydınlanmanın en temel kuralını hayata geçirdiler.

Sansürün ve oto sansürün olduğu ülkelerde sanat ve düşünce hayatı çağının çok gerilerinde kalmaya mahkûm olacaktır. Sanatçılara düşen görev, eserlerini her şeye rağmen cesurca ortaya koymaktır.

Bu yazıyı oto sansür uygulamış bir çizer olarak kendime de yazıyorum.

Murat Başol


Labels: , , ,

Wednesday, July 18, 2007

secim icin afis

Hafriyat Karakoy, "Alternatif Secim Afisleri" sergisi icin Zeynep Ozatalay ile ortak calisma..

dup dup dup

ilk sablon calismam

robotic

kaka dolu bir duvar dibi calismasi..kokudan anca bukadar mesaii cikti.

Thursday, June 14, 2007

el konstantinepol 34



Hafriyat /Karakoy "mudahale" sergisi icin calisma. Duvar uzerine marker

Wednesday, June 13, 2007

hafriyat

15 haziran hafriyat karakoy . sokak sanatcilari ve grafiticiler sergisi

Thursday, May 31, 2007

robot ist


istanbul robutu

kahve canavari


kahve canavari

egzorsist


egzorsist

rozetler


arkadaslar icin

Wednesday, January 24, 2007

fist of justice


Yıldıray Çınar ın çizdiği Fist Of Justice Amerikada çıktı!..Burada Gerekli Şeylere gelebilir gözümüz açık olsun..

donnie darko


Donnie darko

1C


Garaj girişi,diğer resmin karşı tarafı

1B


garaj girişinde ilkokul birinci sınıf ögrencileri

Monday, January 22, 2007

beyfendi


igdas beyfendisi

garaj robot


plaka sahibi robot